ANTİK ROMA’DA SAVAŞ VE BARIŞ: PAX ROMANA
Roma üç bin yıllık Yunan uygarlığından ve Kartaca uygarlığından etkilenerek bir şehir devletinden İtalya ve Akdeniz kavimlerini de içine alan büyük bir imparatorluğa dönüşmüş ve güçlü bir medeniyet halini almıştır. Roma’yı dünya tarihinde öne çıkaran unsur, imparatorluğun hükmettiği toprakların yüzölçümü ve insan sayısından ziyade Akdeniz havzasında dil, kültür, hukuk ve siyasal mekân birliği oluşturmasıdır. Ancak bu birlik, Roma’nın yönetim becerisinin yanında savaş meydanlarında aldığı başarılarla da meydana gelmiştir. Romalı yönetici elitlerinin iktidar üzerinde sıkı bir denetime sahip olması, Roma’nın askeri güç ve savaşa önem vermesi, genişleme ve yayılma döneminde ihtiyaç duyulduğu takdirde orduda ve savaş stratejilerinde önemli değişiklikler yapması gücüne güç katmıştır. Roma, kuruluşundan dağılışına kadar Akdeniz havzasında karşılaştığı kavimleri yutarak ilerleyen ve dünya üzerinde güç dengesini karşılaştırılamaz biçimde elinde tutan bir imparatorluğa dönüşmüştür.
Roma tarihi siyasi ve askeri gücü bakımından üç ayrı dönemde incelenebilir: Krallık, cumhuriyet ve imparatorluk dönemi.
Krallık Dönemi (M.Ö. 753- M.Ö. 509)
M.Ö. 753’te kuruluşundan M.Ö. 509’da yıkılışına kadar Roma krallık dönemini yaşamıştır. M.Ö. 6. yüzyılda Roma, Etrüsk ismini taşıyan üç kabilenin bir nehrin kıyısında kurduğu bir krallıktan ibaretti. Roma devleti kurulmadan önce İtalya kavimleri arasında yer alan, Lidya’dan Orta İtalya’ya yerleştikleri bilinen ve zamanla Roma İmparatorluğu içinde eriyen Etrüskler, İtalya’ya medeniyetin gelmesinde öncü toplum olmuşlar, Romalılar da Etrüsk kabilelerin kültür ve uygarlıklarını benimseyerek daha ileriye taşımışlardır.
Roma Krallığı yönetiminde egemen savaşçılar ve toprak sahibi aristokratlardan oluşan Yaşlılar Kurulu (Senatus) bulunuyordu. Etrüsk kabileleri başkanlarından oluşan yaşlı aristokratlar kuruluna başkomutan sıfatıyla kral başkanlık etmekteydi. Etrüsk kökenli krallar olan Tarquinius, Servius Tullius ve Muhteşem Tarquinius döneminde Roma büyük ölçüde gelişmiştir. Roma halkının yerleşik düzene geçmesi, imar planlarının yapılması, şehrin güçlü surlarla çevrilmesi ve askeri açıdan güç kazanılmaya başlanması bu döneme gerçekleşmiştir.
Romalılar, yakın çevrelerde hâkimiyet elde etmek amacıyla M.Ö. 500’den itibaren M.Ö. 396’da bir Etrüsk şehri olan Veii’nin işgal edilmesine kadar birçok küçük savaş yapmıştır. Bunu izleyen 60 yıl boyunca Roma güneye doğru genişlemiştir. Ancak Roma krallık döneminde devlet kapasitesi bakımından henüz o denli güçlü değildir. “MÖ 290’larda Roma hala, profesyonel ordusu ve kalıcı bir bürokrasisi olmayan, yarı amatör bir elit tarafından yönetilen çok sınırlı bir üst yapıya, kıt kanaat geçinen ezici bir köylü çoğunluğa sahip çok küçük bir devletti. … Yerel bir güçtü ve hala Avrasya dünyasının çeperinde yer alıyordu” (Ponting, 2011: 209).
Krallık döneminde Roma halkı Roma’yı kuran yerli halk olan Patriciler (yurttaşlar), Roma’ya sonradan gelip yerleşerek Roma’nın egemenliğini kabul eden Plebler ve Kölelerden (Servus) oluşmaktaydı. Krallık ordusu particilerin oluşturduğu askerlerden meydana geliyordu. Daimi ordu bulundurma geleneğine sahip olmayan Roma’da her Romalı için orduya hizmet etme bir yurttaşlık görevi sayılmaktaydı. Askerlik hizmetinin bir yurttaşlık görevi olarak görülmesi ve ordunun buna göre teşkilatlandırılması hem asker sayısı hem de savaş gücü açısından devlete önemli katkılar sunmuştur. M.Ö. 580-530 yıllarında Kral Servius Tullius döneminde halk, mülk sahipleri arasından seçilen beş askeri sınıfa ayrılmıştır ve hoplites (ağır zırhlı yaya) taktikleri oluşturan bir askeri güç meydana getirmiştir. Zamanla devletin sınırlarının gelişmesiyle orduda da yeni düzenlemeler yapılmıştır. Krallık döneminde orduda yapılan reformlar devletin daha sonraki yüzyıllarda aşamalı olarak güçlenmesini sağlamıştır.
Kral Muhteşem Tarquinius döneminde Latin şehirleri Roma’ya karşı ayaklanmış ve Roma içindeki monarşi karşıtı asiller de bu ayaklanmalara destek vererek bir ihtilal gerçekleştirmişlerdir. Bu gelişmeler sonucunda krallık yıkılmış ve yerine cumhuriyet yönetimi getirilmiştir.
Cumhuriyet Dönemi (M.Ö. 509- M.Ö. 29)
M.Ö. 509 ve M.Ö. 29 yılları arasında Roma siyasi tarihinde Cumhuriyet dönemi yaşanmıştır. Bu dönemde Etrüsk kabilelerinin etkisi kırılmış, Latin aristokratları güç kazanmıştır. Latin aristokratları kendi aralarından kral seçmektense kamunun yararına bir yönetim biçimi olarak kabul ettikleri cumhuriyet (respublica) yönetim biçimini benimsemiştir.
Cumhuriyet döneminde devletin başında aristokrat soylu olmayan insanlardan oluşan pleb ve toprak sahibi aristokratlardan meydana gelen patrici temsilcisi olmak üzere iki konsül bulunmaktaydı. Her ne kadar plebler de birçok kamu kurumunda görev alabilmiş olsa da Roma daha çok aristokratik bir cumhuriyet olarak yönetilmiştir. Ordulara komuta etmek, meclisleri toplantıya çağırmak, savaş vergisi koymak ve toplamak ve bütün devlet işlerini organize biçimde yönetmek konsüllerin görevleri arasındaydı. Konsüller birbirlerinin yaptıkları işlemlere onay vermediklerinde kabul etmeme anlamına gelen veto hakkını ellerinde tutuyordu.
Konsüllerin yanı sıra devlet yönetimde diktatörler görev almaktaydı. Olağanüstü durumlarda devletin tüm yetkileri imperium denilen yüksek bir memura verilmekteydi. Diktatöre Yaşlılar Kurulu karar verir, konsüllerden biri onay verir ve iki konsül de sınırsız yetkilere sahip olan diktatörün emrine girerlerdi. Daha sonraları diktatörlerin halk tarafından seçilmeye başlanmaları ve daha uzun süre görev başında kalmaları devlet yönetimine monarşik bir nitelik kazandırmıştır.
Cumhuriyet döneminde Roma ordusuna hangi silah ve araçlarla dâhil olunacağı halkın zenginlik derecesiyle belirlenmekteydi. Aynı zenginlik derecesine sahip olup ve orduya aynı silahlarla katılan partici ve pleblerden oluşan 100 kişilik centuria (Centuria) denilen bölükler meydana getirilmişti. Roma ordusunda 98’i zenginlere ve 95’i orta ve fakir halklara ayrılan 193 centuria bulunuyordu. Bu dönemde Eski Küriya Meclisi (particilerin toplanmasıyla oluşan bir yasama meclisi) yerine, vergi veren ve askere giden partici ve pleplerden meydana gelen 100 kişilik bölüklerin oluşturduğu Centuria Meclisi (Comitia Centuriata: Yüzler Meclisi) kurulmuştur. Bu mecliste oylama centuria (bölük) esasına göre yapıldığı ve particilerden oluşan bölükler sayıca üstün olduğu için particiler mecliste de siyasi üstünlüğe sahip olmuşlardır (Özçelik, 2002: 298).
Roma, bu yeni yönetim dinamiği ile hızla genişlemeye başlamıştır. Çevresinde kendisine bağlamış olduğu 30 Latin kentinde M.Ö. 490’da bir Latin Birliği meydana getirmiştir. Ancak Roma’nın M.Ö. 390’da istilacı Galyalı (Kelt) kabileler tarafından yağmalanması, gücünü sarsmış ve Latin şehirleri Roma’ya başkaldırmaya başlamıştır. Bu olumsuz gelişmeler, Roma’nın orduya daha fazla önem vermesine yol açmıştır. Daha serbest, dinamik ve açık düzende savaşan Galyalılar karşısında Romalı komutanlar savaş meydanında manevra yapabilecek manipulus adı verilen küçük birlikler oluşturmuştur. Zamanla bu birlikler saplama mızrağından kargı silahı (pilum) adı verilen ciritleri kullanmaya başlamıştır (Keegan, 2007: 335-336). Bu savaş yöntemine göre askerler öncelikle askerleri yaralamaya ve kalkanları delmeye yarayan kargılarını attıktan sonra kılıçlarıyla ilerleyebiliyorlardı. Büyük savaş silahı olan mızrak (hasta) savaşın en başına değil, son bölümünde hâlâ düşmanın yenilmemiş olması durumunda devreye giriyordu (Demircioğlu, 1987: 183).
Manipulus sisteminde askerler ordudaki yerlerini servetlerine göre değil kabiliyetlerine göre almaya başlamıştı (Demircioğlu, 1987, 183). M.Ö. 4 yüzyılda ise manipulus gruplarının toplanmasıyla oluşan birliklere lejyon ismi verilmeye başlanmıştır. Bu dönemden sonra ağır hoplites gereçlerinden vazgeçilmiş ve hafif dikdörtgen bir kalkan ve standart ve hafif bir zırh kullanılmaya başlanmıştır. Romalılar ayrıca paralı asker kullanımını da yaygınlaştırmışlardır (Keegan, 2007: 335-336). Ordu yapılanmasındaki bu değişiklik, orduyu her etnik gruptan savaşçının katılımına açık hale getirmiştir (Şenel, 2006: 736-737).
Cumhuriyet ordularının her birine konsüller komutanlık etmekteydi. Konsüllerin yanında kurmay subayları olarak patricilerden seçilen lejyon komutanları (tribuni militium) bulunurdu. Askeri hareket sahası genişledikçe orduların ve yüksek subayların sayısını artırmak gereklilik halini almıştır, bu nedenle askeri tribunusların sayısı artırılmıştır. Yüksek subay heyetinin yanında bir de manipuluslar ve centurialara komuta eden alt subaylar (centurio) bulunuyordu. Centuriolar, askeri tribunuslar tarafından konsülün emriyle her seferde yeniden atanırdı. Her ne kadar bunlar önceleri sadece patricilerden oluşsa da sonraları plebler de bu mevkilerde yer almaya başlamıştır (Demircioğlu, 1987: 183-184).
Bir Romalının siyasi kariyeri, savaşta elde ettiği zafer üzerine kuruluydu. Başarılı olan bir general, savaşta elde ettiği başarının ödülünü zafer alayında alıyordu (Ponting, 2011: 221). Zafer alayı hakkı, her erkek Roma yurttaşı için göğsünde gururla taşıyacağı bir onur rozeti gibiydi. Zafer alaylarının ilk amacı muzaffer komutanı kutlamaktı. Başlangıçta alaylar basit ve daha az görülen kutlamalar iken devletin genişlemesiyle paralel şekilde bu alaylarının sayısında ve görkeminde de bir artış olmuştur. M.Ö. 220 ve 270 yılları arasında her bir buçuk yılda bir tören yapılmış olması zafer alayların sıklığını göstermektedir. Zafer alaylarının ikinci amacı savaşın haklılığını göstermekti. Üçüncü ve son amaç ise tanrıları, özellikle Roma devletini koruduğuna inanılan Jüpiter’i tatmin etmek ve onurlandırmaktı. Muzaffer komutanın Jüpiter adına beyaz bir boğa kurban etmesi ve önemli savaş ganimetlerini tapınakta sunması törenin büyük bir bölümünün adağa ayrıldığının göstergesiydi (Çelik, 2007: 153-160).
Komutanların yüksek motivasyonları ordunun güçlenmesi için yapılan düzenlemeler ile birleşince Roma’nın M.Ö. 343’te Latin şehirlerinde yeniden hâkimiyet kurması kaçınılmaz olmuştur. M.Ö. 343’ten M.Ö. 290’a kadar Romalılar, İtalik kavimlerden biri olan Samnitlerin Kampanya (Campania) bölgesindeki bazı Latin şehirlerine saldırması üzerine Samnit Savaşları’nı yapmışlardır. Roma’nın galibiyet kazandığı bu savaşlar, İtalik grupların egemenlik altına alınması ve Orta ve Güney İtalya topraklarının ele geçirilmesiyle sonuçlanmıştır.
Samnit Savaşları orduda yeni bir reformun yapılması gerektiğinin sinyallerini de vermiştir. Roma’dan çok uzakta olan savaş meydanlarına gitmek askerler için zahmetli olmaktaydı. Roma, askerlerinin süratli ve emniyetli bir şekilde hareket etmeleri için ordugâhlar kurmaya başlamıştır. Roma ordugâhları, ihtiyaçlar doğrultusunda kurulan ve savaş tehlikesi geçtiğinde tekrar bozulan küçük şehirlere benzeyen yapılardı. Roma Birliği, Samnit Savaşları sırasında dağlık arazilerde kolaylıkla ilerleyemediğini görünce küçük taktik birliklere ayrılmış, manevra alanını böylelikle artırmıştır. Ağır piyadeler her biri arka arkaya üç safa (hastati, principes ve triarii) ayrılmış ve bunların her birinin cephe hatları da birbirinden ayrı on birliğe bölünmüştür. Bu şekilde hafif piyadeler savaş başladığı zaman cephenin önünde bulunurlar ve ağır piyadelerin saldırısından hemen önce kanatlara ya da gerilere giderlerdi (Demircioğlu, 1987: 181-182).
M.Ö. 295-264 yılları arasında Roma, İtalya yarımadasının neredeyse tamamını elde etmiştir. Roma, egemenlik altına aldığı yerlerin kendisine bağlanış biçimlerine ve şartlarına göre etkili bir strateji uygulamaya başlamıştır. Fethedilen her bölgeyle farklı anlaşma yapmaya dayanan ve “böl ve yönet” esası üzerine kurulu olan bu stratejinin temel amacı devletle belli bir yörenin halkı arasındaki ilişkide Roma’nın sağlamlığının ve üstünlüğün teminat altına alınmasıydı (Özçelik, 2002: 301).
Denize çıkış yollarını artıran Roma, bundan sonra Akdeniz deniz ticaretini elinde tutan Kartacalılardan bu üstünlüğü almaya çalışmıştır. Bu sebeple, Roma, M.Ö. 264-224 yılları arasında Birinci Pön Savaşı’nı, M.Ö. 219-201 yılları arasında İkinci Pön Savaşı’nı ve M.Ö. 149-146 yılları arasında Üçüncü Pön Savaşı’nı yapmış ve Kartaca’yı ortadan kaldırmıştır. Romalılar, bu savaşlarda sivil ve asker ayırt etmeksizin oldukça şiddetli ve acımasız davranmıştır. Kartaca Savaşları olarak da bilinen Pön Savaşları sonucunda Roma, İspanya ve Kuzey Afrika kıyılarını da hâkimiyeti altına alarak Roma’ya bağlamış ve Batı Akdeniz’de rakipsiz bir egemenlik kurmuştur. Roma daha sonra Doğu Akdeniz’e yönelmiş ve buradaki toprakların büyük bir kısmını da kontrol altına almıştır.
Dışarıda elde edilen bu başarıların ülke içinde sosyal ayaklanmalar ve siyasi çekişmeler şeklinde yansımaları olmuş ve bu huzursuz ortam cumhuriyetin yıkılarak askeri diktatörlüklerin kurulmasına zemin hazırlamıştır.
İmparatorluk Dönemi (M.Ö. 27-M.S. 476)
Cumhuriyet döneminde başlayan ve hızla yayılan fetihler imparatorluk döneminde de devam etmiştir. M.Ö. 27 ve M.S. 476 yılları arasında Roma, dünyanın büyük bölümüne hâkim bir kara ve deniz imparatorluğuna dönüşmüştür. Cumhuriyetin ilk döneminde her biri 1000 kişilik üç lejyondan oluşan ordu, imparatorluk döneminde her biri 6000 kişiden oluşan 30 lejyona sahip bir teşkilata dönüşmüştür. Ordunun temelini piyadeler oluştursa da bindikleri atı kendileri getirerek savaşa katılan süvari birlikler ve Roma egemenliği altına giren devletlerin askerleri de orduya destek vermekteydi. Roma ordusunun bu dönemde ülkenin iç kesimlerinden ziyade yabancı istilalarına açık olan sınıra yakın yerlerde konuşlandığı ve özellikle buralarda ordugâh kurduğu bilinmektedir. Bu doğrultuda Roma devleti, Germenlere karşı Tuna ve Ren Nehri yakınlarında, İranlılara karşı (Part ve Sasani) Fırat nehri gerisinde devamlı bir ordu bulundurmuştur (Özçelik, 2002: 340).
İmparatorluğun büyümesi ve güçlenmesiyle fetihler devam ederken ülke içindeki ayaklanmalar ve iç savaşlar iki yüzyıl boyunca yok denecek kadar azalmıştır. M.Ö. 14 ile Roma İmparatoru Marcus Aurelius’un ölümüne kadar olan M.S. 180 tarihleri arasındaki dönem, eski Akdeniz coğrafyasının o zamana kadar gördüğü en barış dolu ve güvenli dönem olarak nitelenmektedir. Pax Romana, Roma İmparatorluğu’nun üç önemli alanda gücünü kanıtladığı bir dönem olmuştur. Bunlar, mutlakiyetçi bir yönetimin hâkim olması, ekonomik ilerlemenin zirveye ulaşması ve Roma kültürünün yayılmasıdır.
İlk olarak, mutlakiyetçi yönetim, imparatorluğun birleşmesine ve merkezileşmesine önem vermiştir. Bu doğrultuda yönetim, hukuk ve ordu gibi farklı alanlarda ilerleme kaydedilmiştir. Roma Barışı’nın oluşmasında önemli rol oynayan İmparator Augustus, Roma vatandaşlığının her kesime verilmesi konusunda cömert davranmış, merkezden uzak yerlerin de iyi yönetilmesine önem vermiştir. Augustus, kültür, siyasi örgütlenme, dini ibadetler ve gelenekler konusunda da halka hoşgörülü davranmış ve taşralarda mali ve siyasi yönetimlerin standartlaşmasına çalışmamıştır. Devletin zorbalıkla elde ettiği bölgelerde bile Roma hukuku kabul görmüş, Roma ile kendini kimliklendirme eğilimi doğmuştur. Bu manevi birleşme duygusu Roma İmparatorluğu’nun bekasını da garanti altına almıştır. Romalılaşma, batıda Latin dilinin ve kültürünün kabulü şeklinde kendini gösterirken doğudaki halk ise Helen kültürünün etkisinde kalmakla beraber gladyatör oyunları gibi bazı Roma geleneklerini kabul etmiştir. Pax Romana döneminde İmparatorluk, askeri olarak da hem iç hem dış güvenliğini korumak için sınırlarını güçlendirmiştir. Ordu, bir yandan güvenliği sağlarken diğer yandan yardımcı birliklere vilayetlerden atadığı askerler yoluyla Romalılaşmaya katkı sunmuştur. İkinci olarak, Roma İmparatorluğu bu dönemde sanayi ve ticarette de önemli bir büyüme kaydetmiştir. Her ne kadar yeni objeler yapma teknikleri bulunmamış olsa da var olan teknikler geniş bir alana yayılmıştır. Son olarak, barış döneminde Roma kültürü yayılmış, şehirler büyümüş, eğitim olanakları artmış, Yunan ve Romalı yazarlar edebiyata önemli ölçüde katkı sunmuş ve imparatorluk mimarisi ve sanatı gelişmiştir (Chester, 1991, 576-597).
İmparatorluğun son dönemlerinde askere alma işi düzenli işleyemez hale gelmiş, imparatorluk asker toplamakta güçlük çekmiş ve ordunun maliyetli olması da ekonomik açıdan devleti zor durumda bırakmıştır. Ayrıca bu dönemde asker gücündeki eksikliği tamamlayıcı bir unsur olarak ordunun ve komutanların büyük kısmının Germenlerden oluşturulması ve bu askerlerin devlete bağlılıklarının sorun yaratması da yıkılışı kolaylaştırmıştır (Grant, 2000, 43-44). Yöneticilerin kötü yönetimi, ekonomik problemler, Hıristiyanlık dininin yayılmasıyla başlayan toplumsal ayrışma ve Kavimler Göçü, Roma devletinin gücünü zayıflatmış ve bölünmesine neden olmuştur.
Sonuç
Kuruluşundan itibaren Roma devleti için hem savaş hem de barış genişletici ve güç verici olmuştur. Savaşa yatkınlıklarıyla bilinen Romalılar, krallıktan imparatorluğa geçiş sürecinde ordunun gelişmesine önem vermiş ve koşullar değiştikçe taktik ve strateji değiştirme konusunda da esnek davranmışlardır. Roma devletinin karşısında durabilecek hiçbir büyük gücün olmaması avantajını etkili bir şekilde kullanan Romalı yöneticiler, akılcı uygulamalarını yayılma arzularıyla birleştirmiş ve Roma İmparatorluğu tarihte eşine az rastlanır bir büyümeye ve günümüze kadar uzanan köklü bir uygarlığa erişmiştir. İki yüzyıl süren Roma Barışı süreci de daha önce yapılan savaşların getirilerinin korunmasında ve geliştirilmesinde önemli bir faktör olmuş, bu dönemde Roma devleti siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal anlamda her alanda etkisini derinleştirmiştir. Ortak bir topluluk olma bilinci ve aidiyet duygusu içeren Romalılaşmanın bu dönemde hız kazanması, imparatorluğun bekasını sağlayan altın bir kilit işlevi görmüştür. Ancak Roma İmparatorluğu da tarihte gücünün sınırlarına ulaşan diğer birçok imparatorluk gibi hem iç hem de dış faktörlerin etkisiyle kendisini bekleyen düşüşten kurtulamamıştır.
Arzu TURGUT
Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Öğrencisi
Çanakkale On sekiz Mart Üniversitesi Öğretim Görevlisi
BİBLİYOGRAFYA
Kitaplar
BESNIER, Maurice (1937), Histoire Ancienne, Troisieme Partie Histoire Romaine Tome IV Premiere Partie, (Paris: Les Presses Universitaires de France).
BLACK, Jeremy (1998), Savaş ve Dünya Askeri Güç ve Dünyanın Kaderi 1450-2000, (Ankara: Dost Kitabevi).
BOSCH, Clemens (1940), Roma Tarihinin Ana Hatları 1. Kısım Cunhuriyet, Sabahat Atlan (çev.), (İstanbul: Rıza Coşkun Matbaası).
BROWN, Peter (2000), Geç Antikçağda Roma ve Bizans Dünyası, (İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları).
CHESTER, G. Starr (1991), A History of the Ancient World, (New York: Oxford University Press).
CONNOLLY, Joy (2007), State of Speech: Rhetoric and Political Thought in Ancient Rome, (Princeton: Princeton University Press).
ÇELİK, Zeynep, Diane Favro, Richard Ingersoll (2007), Şehirler ve Sokaklar, (İstanbul: Kitap Yayınevi).
DEMİRCİOĞLU, Halil (1987), Roma Tarihi, 1. Cilt Cumhuriyet 1. Kısım Menşelerden Akdeniz Havzasına Hakimiyet Kurulmasına Kadar, (Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi).
DUNSTAN, William E. (2010), Ancient Rome, (Lanham: Rowman & Littlefield Publishers).
ECKSTEIN, Arthur M. (2006), Mediterranean Anarchy, Interstate War, and the Rise of Rome, (Berkeley: University of California Press).
FORSYTHE, Gary (2005), Critical History of Early Rome: From Prehistory to the First Punic War, (Berkeley: University of California Press).
GARLAN, Yvon (1999), La Guerre Dans L’Antiquité, (Paris: Nathan).
GEORGE, Michele (2005), Roman Family in the Empire: Rome, Italy, and Beyond, (Oxford, Oxford University Press).
GRANT, Michael (2000), Roma’dan Bizans’a İ.S. Beşinci Yüzyıl, Z. Zühre İlkgelen (çev.), (İstanbul: Homer Kitapevi).
GOLDBERG, Sander M. (1995), Epic in Republican Rome, (New York: Oxford University Press).
GOLDSWORTHY, Adrian (2009), How Rome Fell: Death of a Superpower, (New Haven: Yale University Press).
HEATHER, Peter (2005), Fall of the Roman Empire: A New History of Rome and the Barbarians, (New York: Oxford University Press).
HEKSTER, Olivier (2008), Rome and Its Empire, AD 193-284, (Edinburgh: Edinburgh University Press).
JERPHAGNON, Lucien (2002), Histoire De La Rome Antique, (Tallandier, 4e edition).
JOHNSTON, Pamela (2008), Military Consilium in Republican Rome, (New Jersey: Gorgias Press).
KEEGAN, John (2007), Savaş Sanatı Tarihi, (İstanbul: Doruk Yayımcılık).
KYLE, Donald G. (1994), Spectacles of Death in Ancient Rome, (London: Routledge).
LANÇON, Bernard (1994), L’état Romain, (Paris: Nathan).
LANÇON, Bernard (1997), L’Antiquité Romain, (Paris: Hachette Supérieur).
LIVIUS, Titus (1997), Roma Tarihi Şehrin Kuruluşundan İtibaren, Sabahat Şenbark (çev.), (İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları).
MATTERN, Susan P. (2002), Rome and the Enemy: Imperial Strategy in the Principate, (Berkeley: University of California Press).
MILLAR, Fergus (2001), The Emperor in the Roman World 31 BC AD 337, (London: Duckworth).
MORLEY, Neville (2010), Roman Empire: Roots of Imperialism, (London: Pluto Press).
NICOLET, Claude (2001), Rome et la Conquete du Monde Méditerranéen, (Paris: Presses Universitaires de France).
ÖZÇELİK, Nazmi (2002), İlkçağ Tarihi ve Uygarlığı, (Ankara: Nobel).
PETIT, Paul (1976), Pax Romana, James Willis (çev.), (Berkeley: University of California Press).
PONTING, Clive (2011), Yeni Bir Bakış Açısıyla DünyaTarihi, Eşref Bengi Özbilen (çev.), (İstanbul: Alfa Yayınları).
RICH, John (1993), Shipley, Graham (der.), War and Society in the Roman World, (London: Routledge).
RIGGSBY, Andrew M. (2006), Caesar in Gaul and Rome: War in Words, (Austin: University of Texas Press).
ROBERT, Jean-Noel (1999), Rome, (Paris: Société d’édition Les Belles Lettres).
SALLES, Catherine (2000), L’Antiquité Romains des Origins A La Chute de L’Empire, (Paris: Larousse).
SCHEID, François Jacques-John (2002), Rome et L’intégration de L’empire, Tome I, (Paris: Presses Universitaires).
SCULLARD, H. H. (1980), A History of the Roman World 753 to 146 BC, (New York: Methuen & Co. Ltd).
SPENGLER, Oswald (1991), The Decline of the West, (New York: Oxford University Press).
ŞENEL, Alaeddin (2006), Kemirgenlerden Sömürgenlere İnsanlık Tarihi, (Ankara: İmge Kitabevi).
VALLAT, Jean-Pierre (1995), L’italie et Rome 218-31 av. J.-C., (Paris: Armand Colin).
VEYNE, Paul (2005), L’Empire Gréco-Romain, (Paris: Edition de Seuil).
WALLBANK, Frank W. (1953), The Decline of the Roman Empire in the West, (New York: Henry Schuman).
WARD-PERKINS, Bryan (2006), Fall of Rome and the End of Civilization, (Oxford: Oxford University Press).
WATTEL, Odile (2000), La Politique dans l’Antiquité Romain, (Paris: Armand Colin).
Makaleler
BERGER, Mark T. (2009), “From Pax Romana to Pax Americana? The History and Future of the New American Empire”, International Politics, Cilt: 46, Sayı: 2/3, ss. 140-156.
BURTON, Paul (2011), “Pax Romana/Pax Americana: Perceptions of Rome in American Political Culture, 2000-2010”, International Journal of the Classical Tradition, Cilt: 18, Sayı: 1, ss. 66-104.
PARKER, Thomas S. (1987), “Peasants, Pastoralists, and ‘Pax Romana’: A Different View”, Bulletin of the American Schools of Oriental Research, Sayı: 265, ss. 35-51.